Member-only story
Kasım 2019: Göteborg, İsveç
Uzun bir süredir yazmıyorum, biliyorum. Çok birikti. Önümüzdeki haftalarda kafamda birikenleri farklı başlıklara döküp planlı bir şekilde tekrar yazmaya başlamak istiyorum. Bugün yürüyüşteyken sonlandırmak üzere olduğumuz Kasım ayı hakkında kısa ve bilgilendirici bir yazı yazmayı planladım. Hayatını Türkiye’de geçirmiş bir insan olara son 1 ayda hissettiklerim farklı duygulardı. Başlayalım.
İsveç’e adım attığımdan beri (havaalanında pasaport kontrolü yapan polis dahil, bakınız: İsveç: İlk izlenimler) diyaloğa girdiğim neredeyse her İsveçli “soğuk havaya ve karanlığa hazır mısın?” sorusuyla korkutmaya çalışıyor, ben de “evet ulan, buraya taşınma sebeplerimizden biri de bu zaten” tepkisi veriyordum. Gördüğüm de en fazla Uludağ’da birkaç kış, askerde Afyon’da gece 3–5 nöbetleri…
İşin doğrusu, buraya Şubat ayı ortasında adım atmış olup, kışın etkisini tam görememiş olmamızdı. Soğuk hava gerçekten de problem değildi, sonuçta İsveç’in batısında yer alıyor olduğumuzdan kış ayları sıcaklık açısından gayet keyifli olup -0 ila 5 derece arasında-, pek de -10 derece altını görmeyecekti. Peki ya karanlık? Pek bir fikrim yoktu, hava durumu uygulamaları kışın en kısa gününde dahil Göteborg için 6 saat gün ışığı gösteriyordu, fena değildi bence. İsveç’in kuzey şehirleri için 2 saat gün ışığı gösteriyordu mesela, sıkıntılı. Peki ne oldu da bu yazıyı yazıyorum?